Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor:
Resûlullah’a (sas) tam on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir defa bile “of” demedi. Herhangi bir işle ilgili “Niye böyle yaptın?” veya “Şöyle yapsaydın ya!” demedi.
(Müslim, Fedâil, 51; Ahmed, Müsned, III, 195, 255; İbnHibbân, Sahîh, VII, 152; Abdurrezzâk, Musannef, IX, 443)
En Bahtiyar İnsan
Hadisimizde Resûlullah’ın (sas) yüce ahlakından bahseden kişi sahabedenEnes b. Mâlik’tir.Enes (ra) Medine’de yaşayan Hazrec kabilesinin Neccâr oğulları sülalesindendir.
Ensar hanımlarının müstesna simalarından biri olan ÜmmüSüleym’in oğludur.
Babası Mâlik, Müslümanlığı kabul etmedi, evinde İslam dininden bahsedilmesi onu rahatsız ettiğinden ailesini terkedip Şam’a gitti. Bir müddet sonra Şam’da müşrik olarak öldü.
Resûlullah Efendimiz (sas) o günkü adıyla Yesrib’e hicret ettiğinde Hz. Enes on yaşında bir çocuktu. Medineliler akın akın Allah Resûlü’nü ziyarete geliyor, kimisi yanında hediyeler getiriyordu. Anne Ümmü Süleym (r.anha), daha Efendimizi görmeden Müslüman olmuştu. Şimdi o şerefli peygamberi görme zamanı gelmişti. Biricik oğlu Enes’in elinden tutup Peygamber Efendimizin yanına getirdi. “Ya Resûlullah! Bu küçük yavrumu senin hizmetine vermek istiyorum. Ona dua et!”[1] dedi. Peygamberimiz Ümmü Süleym’in bu teklifini kabul etti ve Enes’e (ra) dualar etti. Bugünden sonra Hz. Enes Resûlullah’ın yanından hiç ayrılmadı. Peygamberimiz vefat edene kadar devamlı onun hizmetinde bulundu. Kaynaklarımız Enes’den bahsederken “Hâdimu’n-Nebi” yani Peygamber’in hizmetçisi diye bahsederler.
Bu ümmet Hz. Enes’den, Peygamberimizin farklı yönlerine dair birçok şey öğrendi. En önemlisi de tam on yıl hizmetinde bulunduğu Resûlullah’ın kendisine hiç hakaret etmediğini, el kaldırmadığını, hatta “of” bile demediğini öğrendi.
Davranış Eğitimi Metodu
İnsanın hayatında dönem dönem inişler çıkışlar, farklı manevi duygular olabilmektedir. Kişi öfkeli olduğunda genelde acısını karşısındakinden çıkarmaya çalışıyor, yapılan bir yanlışa karşı çok şiddetli tepki verebiliyor. Bu tür davranışların sonucunda maalesef kalpler kırılıyor, gönüller yıkılıyor hatta çoğu zaman ayrılıklar bile yaşanıyor.Bu kişi daha sonra hatasını anlayıp özür dilese bile kalpteki kırgınlık her zaman yerini koruyor.
Bir çoğumuzun; annesine, babasına, hocasına, öğretmenine, ustasına ya da mahallenin büyüğüne karşı, küçüklükten itibaren taşıyıp getirdiği bu tür kırgınlıkları belki de öfkeleri vardır.
İnsanları idare etmenin çok zor bir iş olduğunu biliyor,bu konuda toplumun eksikleri bulunduğu şikayetinidevamlı duyuyoruz. Hatta bu eksiklikleri en az düzeye indirmek için bazı kurumlar tarafından evli çiftlere mutlu yuva eğitimi, ebeveynlere çocuk eğitimi, işverenlere başarılı lider eğitimi gibi eğitimlerin verildiğine de şahit oluyoruz. Bu eğitimlerden ne ölçüde fayda elde edildiği ayrı bir araştırma mevzuudur. Ancak şu tespiti yapmamız gerekir ki, Allah’ın, müslüman toplumun önüne koyduğu eşsiz örnek Hz. Muhammed (sas) her konuda olduğu gibi insani ilişkiler konusunda da örnek alınmalıdır.
Peygamber Efendimiz’in hizmetinde bulunan insanlara nasıl davrandığını ve çocuklarla nasıl ilgilendiğini birkaç örnekle ele almaya çalışalım.
Resûlullah’ın hizmetini gören Hz. Enes, çocukluk duygularıyla bazen oyuna dalar, bu sebeple görevini aksattığı olurdu. Bir defasında Resûlullah onu bir yere göndermişti. Sokakta çocuklarla oyuna daldı ve oraya gitmeyi unuttu. Resûlullah Efendimiz onun yanına geldi ve gönderdiği yere gidip gitmediğini sordu. Enes “hemen gidiyorum ya Resûlallah!” dedi ve çabucak yürüyüp gitti.[2]
Evet Hz. Enes Allah Resûlü’ne tam on yıl hizmet etmiştir. Bu süre içerisindeHz. Peygamber’den ne dayak yemiş ne de azar işitmiştir. En fazla “böyle böyle yapsaydın ya evladım!” uyarısıyla karşı karşıya kalmıştır.Hz. Enes, hizmeti aksattığı için Resûlullah’ın hanımlarının kendisine çıkışmasına Hz. Peygamber’inizin vermediğini ve onlara müdahale ederek: “Bırakın çocuğu, demek ki Allah’ın takdiri böyleymiş” dediğini aktarmaktadır.
İki binin üzerinde hadis aktaran Enes b. Mâlik konumuzla ilgili Hz. Peygamber’in şu sözünü nakletmektedir. “Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”[3]
Çocuğu Rahat Bırak
Alemlere rahmet olan Hz. Peygamber (sas), çocuklara nasıl davranılması gerektiğini ebeveynlere öğretiyordu.
Sahabenin küçük yaştaki kızlarından biri olan Ümmü Halid (r.anha) anlatıyor: Yaşım küçüktü, babamla birlikte Resûlullah’ın yanına gittik. Üzerimde sarı renkte bir elbise vardı. Resûlullah elbiseme bakarak “güzel, güzel” dedi. Bir ara sırtındaki Peygamberlik mührüyle oynamaya başladım. Babam bana kızınca Peygamberimiz “Çocuğu rahat bırak” dedi. Sonra da dönüp bana, “Güle güle giy, üzerinde eskisin” şeklinde temennide bulundu.[4]
Çocuklar ilgi bekler. Onlarla ilgilenmek, oyunlarına iştirak etmek çocukların gelişiminde olumlu etkiler bırakır. Bu davranışı Resûlullah efendimiz bizzat göstermiştir.
Sahabeden Mahmut b. Rebî beş yaşlarındayken Hz. Peygamberle yaşadığı bir hatırasını ömrü boyunca unutmadığını söyler. Peygamber Efendimiz, bu küçük yaştaki sahabînin evlerinin bahçesinde bulunan bir kovadan ağzına su almış sonra da dönüp Mahmut’un yüzüne bu suyu püskürtmüştü.[5] Aradan seneler geçmesine rağmen bu değerli sahabî, küçük yaşlarda Resûlullah’ın kendisine gösterdiği bu yakınlığı hiç unutmamış, etrafındakilere anlatmıştır.
Peygamber Efendimiz sokakta oyun oynayan çocukların yanından geçerken onlara selam vermeyi ihmal etmezdi. Bırakın çocukları, biz kendi aile fertlerimize bile maalesef selam vermiyoruz.
O’na Duyulan Derin Sevginin Sebebi
Bu konudaki örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Resûlullah Efendimizin bu türden davranışları, çocuk yaştaki sahabî efendilerimizde güzel hatıralar oluşturmuş olmasının yanında onları Peygamber Efendimize derin bir sevgi ve hürmetle bağlamıştır. Öyle ki, sahip oldukları bütün servetlerini ve hatta canlarını, onun yolunda gözlerini kırpmadan vermekte tereddüt etmemişlerdir. Kur’an’da ismi geçen tek sahabî olan Zeyd’in (ra) başından geçen şu hadise konumuza güzel bir örnek olacaktır.
Zeyd b. Hârise, cahiliye döneminde annesiyle birlikte akrabalarını ziyarete giderken yolda baskına uğramış, esir alınarak Ukaz panayırında köle diye satılmıştı. Onu Hz. Hatice’nin yeğeni Hakîm halası adına satın almıştı.Hatice validemiz daha sonra Zeyd’i sevgili eşi Muhammed’in (sas) hizmetine vermişti. Peygamber Efendimiz Hz. Zeyd’e bir köle gibi değil arkadaş gibi davranıyordu. Hac vazifesi için Yemen’den kalkıp Mekke’ye gelenler Zeyd’i orada görünce döndüklerinde babası Hârise’ye Zeyd’in Mekke’de olduğunu haber verdiler. Babası ile amcası derhal Mekke’ye geldiler ve Zeyd’i alıp memleketlerine götürmek için Hz. Peygamber’in huzuruna çıktılar. Peygamber Efendimiz Zeyd’i çağırdı.Gitmek istediği taktirde babasıyla birlikte memleketine dönebileceğini söyledi. Küçük yaşından beri annesine ve babasına hasretle yaşayan Zeyd bu teklif karşısında Peygamber Efendimizin yanında kalmayı tercih etti. Çünkü bu evde kendisine değer verilmiş ve bu ailede en mutlu günlerini yaşamıştı.[6]
Çocuklarının söz dinlemediğinden, saygı sınırlarını aştığından şikâyet eden anneler ve babalar.
Yanında çalıştırdığı çırağına döverek ve hakaret ederek meslek öğretmeye çalışan ustalar.
Çalıştırdığı işçisinin veya gözetimi altında bulunan memurunun saygısını kazanamayan iş verenler veya âmirler.
Otorite kuracağım diye öğrencisinin kalbini ve çalışma azmini kıran hocalar, öğretmenler.
Gelin, davranışlarınızı yeniden gözden geçirin.Neden verim elde edemiyorum sorusunu kendinize sorun. Acaba nerede hata yapıyorum öz eleştirisini kendi içinizde yapın. Sonra da dikkatlerinizi hayatın her safhasının örneği Hz. Peygamber’e çevirin. Allah Resûlü’nün yaşamından ibaret olan sünnetine bakın. Onun yüksek ahlakını görecek, insani ilişkilerde zirveyi temsil ettiğini müşahede edeceksiniz. Yolunu takip ettiğiniz taktirde siz de başarıyı yakalayacak, huzura ereceksiniz.
[1] Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 141
[2] Ebu Davud, Edeb, 1
[3] Tirmizî, Birr, 15
[4] Buhârî, Edeb, 17
[5] Buhârî, İlim, 18
[6]İbnSa‘d, Tabakât, III, 40 (Tahkîk: Ali Muhammed Ömer; Mektebetü’l-Hancı, Kahire, 2001)
12 Nisan 2018 tarihinde siyerdergisi.com’da yayınlanmıştır (bağlantı).